nazım hikmet 

Anasayfa

Rüzgara Karşı Yürüyen Adam

Rüzgara karşı yürüyorum

Yamalı caddelerinde bu şehrin.

Düşümde ''Gülüşü deniz mavisi çocuklar''

Bir memleket var düşümde dostlar

Sahibi çocuk suratlı adamlar

Bir memleket var düşümde bu akşam

Sahiden özlenilebilen bir diyar

Ben bir başıma bir deli

Ben sanki bin yaşında bir deli

Bir memleket özledim ki sormayın

Her yanı gülden kemerli

Fakat ne işim var bu şehirde

Batanları gülüşünden belli

Herşey ne kadar da arabesk

Bazı evlerde cenaze; bazılarında düğün sesleri

Hüzünle, mutluluk yanyanaydı gördüm

Gördüm kavuşmakla ayrılmayı

Bir metro istasyonunda

Lanet okuyordu kızlar erkeklere

Yalvarma makamındaydı erkekler ; gördüm

Ben bir başıma bir deli

Ben sanki bin yaşında bir deli

Yamalı caddelerinde bu şehrin.

Yürüyorum rüzgara karşı

Düşümde ''Gülüşü deniz mavisi çocuklar"

O Mavi Gözlü Devdi

 O mavi gözlü bir devdi.

Minnacık bir kadın sevdi. 

Kadının hayali minnacık bir evdi,

 bahçesinde ebruliii                                  

hanımeli                                               

açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev. 

Ve elleri öyle büyük işler için                           

hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını,                          

çalamazdı kapısını 

bahçesinde ebruliiii                    

hanımeli                              

açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.

 Minnacık bir kadın sevdi. 

Mini minnacıktı kadın. 

Rahata acıktı kadın            

 yoruldu devin büyük yolunda. 

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, 

girdi zengin bir cücenin kolunda            

bahçesinde ebruliiii                      

hanımeli                                

açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, 

dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: 

bahçesinde ebruliiiii                          

hanımeli                                    

açan ev.. 

Yaşamak seni sevmek gibi

Meydan yerinde kampana vurdu. 

Nerdeyse koguşlarin kapilari kapanir. 

Bu sefer hapislik uzun sürdü biraz:

 8 yil... 

Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. 

Yaşamak: Seni sevmek gibi ciddi bir iştir

Baba

Baba ! 

Her yılbaşında

 Sana söyleyecek bir tek 

Sözüm var !

 ‘ Seni ne kadar çok seversem’ 

O kadar Çok olsun ömrümden geçen yıllar…’

 Baba !

 Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım 

Ne zulüm, ne ölüm, ne korku 

Başımı eğmez ! 

Yalnız senin elini öpmek için 

Eğilir başım 

Babam, ağabeyim, kardeşim Arkadaşım ….

Bence Şimdi Sende Herkes Gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor 

Onlardan kalbime sevda geçmiyor

 Ben yordum ruhumu biraz da sen yor 

Çünkü bence şimdi herkes gibisin

 Yolunu beklerken daha dün gece 

Kaçıyorum bugün senden gizlice 

Kalbime baktım da işte iyice 

Anladım ki sen de herkes gibisin 

Büsbütün unuttum seni eminim 

Maziye karıştı şimdi yeminim 

Kalbimde senin için yok bile kinim 

Bence sen de şimdi herkes gibisin

Bir Kız Vardı Japonya'da

Bir kız vardı Japonyada 

ufacık, tefecik bir kız,

 Bir bulut vardı dünyada

 işi: öldürmekti yalnız.

 Bu bulut bu kızcağızın 

öldürdü nineciğini, 

külünü göğe savurdu,

 sonra, yine apansızın 

gelip babasını vurdu,

 sonra da kızın kendisini. 

Ve doymadı ve doymadı 

yeni kurbanlar arıyor. 

Atom ölümüdür adı, 

karanlıkta bağırıyor.

 Büyük bir birlik kuralım, 

canavarı susturalım.

 Savaş cengine gidelim,

 canavarı yok edelim.

Gövdemdeki Kurt

Sen 

benim

 minare boyunda çam gövdeme, 

yumuşak 

beyaz 

bir kurt gibi girdin,

 kemirdin!                                                                                                                                                           DAVET

Ben

barsaklarında solucan Makdonaldı besleyen 

İngiliz amelesi gibi taşıyorum                                     

                                                           seni içimde!

Biliyorum       

    kabahat kimde!

Ey ruhu lordlar kamarası kadın! 

Ey uzun entarili tüysüz Puankare!

 Karşımda:

 demirleri kıpkızıl                 

  bir şimendifer ocağı gibi yanmak

 senin en basit hünerin;

 yine en basit hünerin senin

 buzun üstünde bir paten gibi kıvranmak!

Soğuk!

 Sıcak!

 Kaltak! 

dur!

 Yumuşak  

         beyaz         

        kıvrılışlarınla             

                   beynime giriyorsun                    

                                   kemiriyorsun! 

Oraya giremezsin!

 Onu kemiremezsin!

Yumuşak 

beyaz 

kıvrılışlarıyla 

beynime giren kurdu

 çürük bir diş çeker gibi söktüm! 

Epeyce ter döktüm! 

Bu sonuncuydu  

                bir daha olmayacak!  

Çekilmez Bir Adam

Çekilmez bir adam oldum yine

 Uykusuz, aksi, lanet

 Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi

 Azgın bir hayvan döver gibi

 O gün çalışıyorum

 Sonra birde bakıyorsun ki 

Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü

 Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün 

Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün

 Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet

 Çekilmez bir adam oldum yine

 Uykusuz, aksi, lanet 

Yine her seferki gibi haksızım 

Sebep yok olması da imkansız 

Bu yaptığım iş ayıp rezalet 

Fakat elimde değil Seni kıskanıyorum.

Seni Düşünürüm

Seni düşünürüm

Anamın kokusu gelir burnuma

Dünya güzeli anamın

Binmişsin atlıkarıncasına içimdeki bayramın

Fırdönersin eteklerinle saçların uçuşur

Bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü

Sebebi ne

Seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın

Sen böyle uzakken senin sesini duyup

Yerimden fırlamamın sebebi ne?

Diz çöküp bakarım ellerine

Ellerine dokunmak isterim

Dokunamam

Arkasından camın

Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm

Alaca karanlığımda oynadığım dramın

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni(Piraye için)

Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:

bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin

ve saçlarında

vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...

İçimde ikinci bir insan gibidir

seni sevmek saadeti...

Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,

güneşli bir rahatlıkve etin daveti:

kıpkızıl çizgilerle bölünmüş

sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,

yazamak sana dair,

hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:

filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,

kendisi değil

edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.

Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:

bir çekmece

bir yüzük,

ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.

Ve hemen

fırlayarak yerimden

penceremde demirlere yapışarak

hürriyetin sütbeyaz maviliğine

sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinde,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Dünyayı Verelim Çocuklara

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında

dünyayı çocuklara verelim

kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

çocuklar dünyayı alacak elimizden

ölümsüz ağaçlar dikecekler